Web sitemiz henüz yapım aşamasındadır.

Tanrı neden İsrail’e kadınları ve çocukları öldürmelerini emretti?

Öncelikle şunu unutmamak gerekir: Tanrı bizi yaratan'dır. Kutsal Kitap'ta defalarca Tanrı'nın "çömlekçi" bizlerin ise "çömlek" gibi olduğu benzetmesi yapılır. Yani, hayatımız üzerinde en büyük yetki Ona aittir. Biz insanlar çoğu zaman kendi yaşamımızın bize ait olduğunu düşünürüz. Fakat aslında varlığımızı sürdüren nefes dahi Tanrı'nın elindedir. Bu bakış açısı, O'nun yaşamı vermeye de geri almaya da hakkı olduğunu anlamamıza yardım eder.

Aynı zamanda Kutsal Kitap'ın başından beri bize söylediği bir gerçek vardır: Günah, ölüm getirir. Adem'in itaatsizliğiyle dünyaya giren günah yüzünden bütün insanlık ölümlü hale geldi. Bu yüzden, kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı olsun, her birimiz aslında ölüme mahkûmuz. Ölüm kimi zaman hastalıkla, kimi zaman doğal afetlerle, kimi zaman da savaşla gelir. Bunun şekli değil, sonucu önemlidir: Hepimiz toprağa döneceğiz. Tanrı'nın verdiği ömrün uzunluğu ya da kısalığı değil, bu ömrü nasıl yaşadığımız, O'nun gözünde asıl mesele olan şeydir.

Peki neden Eski Antlaşma döneminde özellikle bazı kavimlerin kadınları ve çocuklarıyla beraber yok edilmesi emredildi? Kutsal Kitap bu konuda açık konuşur. Uluslar topluca kötülüğe saplandığında, Tanrı onları yargılar. Nuh'un zamanında bütün yeryüzü şiddetle dolmuştu ve tufanla birlikte erkek, kadın, çocuk demeden hepsi yok edildi. Sodom ve Gomora'da da aynı şey yaşandı; topluca günah içinde yaşayan şehirler tamamen yok oldu. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Tanrı keyfi bir şekilde insanları yok etmez. Eğer orada yalnızca on doğru insan bulunsaydı, Yeruşalim'de İbrahim'e söylediği gibi, Sodom bile bağışlanacaktı.

İsrail'in Kenanlılarla ilgili aldığı sert emirler de bu çerçevede anlaşılmalıdır. Kenanlı halk, nesiller boyunca putperestlik, ahlaksızlık ve insan kurban etme gibi korkunç uygulamalarla yaşıyordu. Tanrı onlara tövbe etmeleri için yüzyıllar boyunca fırsat verdi ama onlar inatla kötülükte ısrar ettiler. İsrail'in görevi, yalnızca onların günahlarının yargısını yerine getirmek değil, aynı zamanda Tanrı'nın halkını bu yozlaşmış kültürden korumaktı. Çünkü eğer kadınlar ve çocuklar yaşasaydı, onlar da aynı putperest alışkanlıklarla büyüyüp İsrail'i saptıracaklardı. Tarih bize bunun gerçekten de yaşandığını gösteriyor: İsrail Kenanlıları tamamen ortadan kaldırmadı, onların kültürlerini benimsedi ve sonunda aynı şekilde Tanrı'nın yargısına uğradı.

Burada şu önemli ayrımı da görmek gerekir: "Öldürmeyeceksin" buyruğu, kişisel düşmanlık ya da keyfi cinayet için geçerlidir. Tanrı'nın hükmünü yerine getirmek ya da bir katili yargılamak, yasaya göre cinayet değil adalet olarak görülür. Bugün biz Hristiyanlar için durum farklıdır. Biz Musa'nın Yasası altında değiliz; Mesih bize düşmanlarımızı sevmemizi ve intikamı Tanrı'ya bırakmamızı öğretti. Artık kılıçla değil, müjdeyle savaşıyoruz.

Sonuç olarak, bu tür emirleri anlamaya çalışırken hatırlamamız gereken şey şudur: Tanrı yargılayan ve hayat veren Rab'dir. O kötülüğü sınırlar, yargılar ve gerekirse ortadan kaldırır. Bizim gözümüzde acımasız gibi görünen şey, aslında Tanrı'nın adaletine ve kutsallığına bağlıdır. Bizden istenen ise, bu yaşamın uzunluğuna ya da kısalığına değil, Tanrı'ya sadakatle yaşanıp yaşanmadığına bakmaktır. Çünkü gerçek umut, bu geçici dünyada değil, Mesih'in geri döndüğünde getireceği sonsuz yaşamdadır.

''Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Egemen Yahve böyle diyor.'' (Hezekiel 18:23)