Kutsal Kitap Neden Bu Kadar Şiddet, Cinsiyetçilik ve Kölelik İçeriyor?
Hristiyanlıkla ilgilenen pek çok insanın zihnini kurcalayan samimi bir soru vardır: Eğer Tanrı sevgiyle doluysa ve İsa Mesih barışın elçisiyse, o halde neden Kutsal Kitap'ta bu kadar çok şiddet, kadınlara yönelik ayrımcılık ve kölelikle ilgili ifadeler yer alıyor?
Bu, yalnızca merak değil, aynı zamanda vicdanla sorulmuş ciddi bir sorudur. Bu tür soruları susturmak yerine cevap aramalı, yüzeysel açıklamalarla yetinmemeliyiz. Çünkü gerçeği aradığımızda göreceğiz ki, Kutsal Kitap aslında Tanrı'nın karakterini değil, insanın bozulmuşluğunu gözler önüne serer. Tanrı'nın sevgisini reddeden insanın kalbi ve tercihleri, yeryüzünü şiddetle, zulümle ve adaletsizlikle doldurmuştur. Kutsal Kitap ise bu gerçeği olduğu gibi kaydeder.
Tanrı insanı sevgi ile yarattı ve ona özgür irade verdi. Onu zorla değil, gönüllü bir şekilde kendisine yönelmeye çağırdı. Ancak insan bu özgürlüğü Tanrı'ya karşı gelmek için kullandı. Sonuçta ise tarih boyunca tekrar eden bir döngü oluşmuştur: şiddet, cinsiyet ayrımcılığı ve kölelik. Bunlar Tanrı'nın değil, insanın yoludur. Yaratılış kitabında, insanlığın içine düştüğü bu durum açıkça şöyle tarif edilir:
"Yahve baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte . . . Tanrı'nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı." (Yaratılış 6:5,11)
Tanrı, Nuh gibi birkaç sadık kişiyi koruyarak kötülüğü durdurmak istedi. Ama asıl sorun, dış koşullarda değil, insanın içindeydi. İnsan değişmedikçe dünya da değişmedi. Yani şiddetin ve bozulmanın kaynağı Tanrı değil, insanın günahkâr kalbidir. Kutsal Kitap'ta yer alan yasa hükümleri de bu bozulmuş doğaya bir tür sınırlama getirmek amacıyla verilmiştir. Tanrı, Musa aracılığıyla İsrail halkına bir yasa verdi ama bu yasa ideal bir toplumun değil, sert kalpli insanların dizginlenmesini amaçlıyordu. İsa bu gerçeği şöyle açıklar: "İnatçı olduğunuz için Musa bu buyruğu yazdı." (Markos 10:5)
Boşanma gibi, kölelik gibi bazı meselelerde Tanrı, insanların günahkâr eğilimlerine tamamen izin vermez ama onları bir disiplin altına alır, zulüm ve adaletsizliği sınırlamaya çalışır. Örneğin, bir insanın başka birini kaçırıp köle olarak satması ölümle cezalandırılmalıdır (Yasa'nın Tekrarı 24:7). Bu tür hükümler, Tanrı'nın köleliği onayladığı değil, tam tersine köleliği kötüye kullanmayı yasakladığı anlamına gelir. Yani Tanrı köleliği yaratmaz, ama insanlar onu icat ettiğinde, adaleti sağlamak için müdahale eder.
Bütün bu gerçekler içinde unutmamamız gereken en temel şey şudur: Tanrı'nın yasasının özü sevgidir. İsa, Tanrı'nın bütün yasasını iki temel buyruğa indirger: Tanrını bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin ve komşunu kendin gibi seveceksin (Matta 22:37–39). Bu emirler yalnızca Yeni Antlaşma'da değil, Eski Antlaşma'da da vardır (Yasa'nın Tekrarı 6:5; Levililer 19:18). Yani Kutsal Kitap'ın temeli, düşündüğümüzün aksine şiddet değil, sevgidir. Fakat bu sevgi, çoğu zaman insanlar tarafından reddedilir, çarpıtılır veya görmezden gelinir.
Asıl sorun, Tanrı'nın buyruğu değil; insanın iç dünyasıdır. İnsanın kalbinde kötülük vardır. Mesih'in sözleri bu gerçeği şöyle ortaya koyar:
"Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir." (Markos 7:21–23)
Peygamber Yeremya da şöyle der: "Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez; kim anlayabilir onu?" (Yeremya 17:9) İşte bu nedenle, Tanrı tarih boyunca insanı defalarca yargılamış, uyarılar göndermiştir. Ama henüz her şey bitmiş değildir. Kutsal Kitap, Tanrı'nın bir gün bütün dünyayı doğrulukla yargılayacağı büyük bir günün geleceğini bildirir.
"Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. 31Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır." (Elçilerin İşleri 17:30–31)
Tanrı, insanlığa sevgisini yalnızca sözle değil, fiilen de göstermiştir. Oğlu İsa Mesih'i göndermiştir. O, günahsızdı ama bizim yerimize acı çekti ve öldü. Çünkü Tanrı insanı o kadar çok seviyordu ki, kurtuluşun yolunu açmak için en değerli olanı feda etti:
"Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi." (Yuhanna 3:16)
İsa'nın yaşamı, Tanrı'nın karakterinin insani bir yansımasıdır. Onun yaşamı, adalet, merhamet ve sevgiyle doludur. Onu gerçekten izleyenler de şiddet, ayrımcılık ya da zorbalık üretmez; tam tersine dünyaya sevgi, adalet ve barış getirirler. Ne yazık ki, tarih boyunca birçok kişi Mesih'in adını kullanarak, onun öğretilerine tamamen aykırı eylemlerde bulunmuştur. Bu da Kutsal Kitap'ta önceden uyarılmış bir durumdur. Yine de her şey karanlık değildir. Umut hâlâ vardır. Kutsal Kitap, Mesih'in yeniden geleceğini ve Tanrı'nın egemenliğini dünyaya kuracağını bildirir.
"Biz Tanrı'nın vaadi uyarınca doğruluğun barınacağı yeni gökleri, yeni yeryüzünü bekliyoruz." (2. Petrus 3:13)
O gün geldiğinde, yeryüzü barışla dolacak ve artık kötülüğe yer kalmayacak. Yumuşak huylular yeryüzünü miras alacak. (Matta 5:5) O halde bugün her birimiz kendimize şu soruyu sormalıyız: Tanrı'nın bu çağrısına kulak veriyor muyum? Gerçek barışı, gerçek sevgiyi ve gerçek kurtuluşu arıyor muyum?
Sonuç olarak Kutsal Kitap, insanı teşhir eder. Onda gördüğümüz şiddet, ayrımcılık ve adaletsizlik; Tanrı'nın değil, insanın eseridir. Ama Tanrı bize her zaman bir yol sunar:
"Sevgi Tanrı'dandır . . . Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz." (1. Yuhanna 4:7,11)
Gerçek sevgiye, gerçek özgürlüğe ve kurtuluşa giden yol açıktır. Yeter ki yüreğimizi Tanrı'nın sözüne açalım, anlayalım, inanalım ve onunla yaşamaya başlayalım.