Hristiyanlar Neden Topluca İbadet Eder?
Birçok insan, "Tanrı her yerdeyse, neden bir binaya gitmek zorundayım?" diye sorar. Yani kiliseye gitmek şart mı? Evde dua edemez miyim? Kendi başıma Tanrı'ya inanmak yetmez mi? Kutsal Kitap'a kulak verirsek, bu konudaki cevap oldukça net: İman edenler sadece bireysel değil, aynı zamanda topluluk halinde yaşamaya çağrılmıştır.
Kilise Binadan İbaret Değildir
Önce "kilise" kelimesinin anlamını doğru anlayalım. Bugün genellikle yüksek duvarlı, çan kulesi olan bir bina akla gelir. Oysa Kutsal Kitap'ta kullanılan asıl kelime "ekklesia"dır. Bu Yunanca kelime, "çağrılmış olanlar", yani topluluk anlamına gelir. Başka bir deyişle, "kilise" bir binadan çok, iman eden insanların oluşturduğu canlı bir birliktir.
Rabbin Sofrası ve Paydaşlık
Bu topluluğun temel bir uygulaması vardır: Rabbin Sofrası. Bu, Efendimiz İsa Mesih'in çarmıha gerilmeden önce öğrencilerine verdiği son emirlerden biridir. İsa, ekmeği kendi bedenine, şarabı kendi kanına benzeterek, bu sembollerle kendisinin anılmasını ve bu uygulamanın topluluk içinde düzenli olarak sürdürülmesini emretmiştir. İlk Hristiyanlar bu uygulamayı çok ciddiye alırdı. Haftanın ilk günü, yani Pazar günü bir araya gelip bu anmayı yaparlardı. Bu sadece bir ritüel değil, imanlarını diri tutan bir sadakat eylemiydi. Aynı zamanda içsel bir muhasebe zamanıydı; çünkü kişi bu sofraya katılmadan önce kendisini sınamalı, hayatının gerçekten Mesih'e uygun olup olmadığını sorgulamalıydı. Ama topluluğun bir araya gelmesi yalnızca Rabbin Sofrası'ndan ibaret değildir. Hristiyanlık , aynı zamanda imanın yaşandığı bir topluluk düzenidir. Bu düzen, bireysel çabaların toplamı değil, Ruh aracılığıyla uyum içinde çalışan bir organizmadır. Yani kilise, yalnızca Tanrı'ya dua edilen bir yer değil, aynı zamanda Tanrı'nın amaçlarını gerçekleştirmek üzere birlikte çalışan bir "beden"dir. İsa Mesih'e iman eden herkes bu bedenin bir parçasıdır. Kimse dışarda bırakılmaz ama aynı zamanda kimse "seyirci" olarak da kalamaz. Her üyenin bu bedenin içinde bir rolü, bir katkısı, bir görevi vardır. Kutsal Kitap bu gerçeği çok açık şekilde dile getirir:
"Bir bedende ayrı ayrı işlevleri olan çok sayıda üyemiz olduğu gibi, çok sayıda olan bizler de Mesih'te tek bir bedeniz ve birbirimizin üyeleriyiz." (Romalılar 12:4-5)
Bu ayet, Hristiyan topluluğunun yapısını anlamamız için çok güçlü bir temel sunar. Kilise, birbirinden farklı ama birbiriyle uyumlu üyelerden oluşur. Herkes aynı şeyi yapmak zorunda değildir; ama herkes bir şey yapmakla yükümlüdür.
Tanrı, iman eden her bireye farklı yetenekler ve farklı hizmet yolları verir. Kimi öğreti verme yeteneğine sahiptir, kimi teşvik etme. Kimi merhametiyle öne çıkar, kimi maddi paylaşımda bulunur. Amaç, bu armağanları kullanarak topluluğu büyütmek, güçlendirmek ve dünyaya ışık olmaktır. Pavlus şöyle yazar:
"Tanrı'nın bize bağışladığı lütfa göre, ayrı ayrı ruhsal armağanlarımız vardır. Birinin armağanı peygamberlikse, imanı oranında peygamberlik etsin. Hizmetse, hizmet etsin. Öğretmekse, öğretsin. Öğüt veren, öğütte bulunsun. Bağışta bulunan, bunu cömertçe yapsın. Yöneten, gayretle yönetsin. Merhamet eden, bunu güler yüzle yapsın." (Romalılar 12:6-8)
Bu çağrı, "herkes elinden ne geliyorsa onunla hizmet etsin" çağrısıdır. Ve dikkat edilirse, bu hizmetler sadece kilisenin içinde değil, dış dünyaya da yöneliktir. Çünkü Hristiyan topluluğu aynı zamanda müjdeci bir topluluktur.
Mesih'in verdiği en son görevlerden biri, dünyaya müjdeyi paylaşmaktı. Bu, sadece elçilere değil, her imanlıya verilen bir çağrıdır:
"Gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin…" (Matta 28:19)
Bu görev, bir kişinin tek başına yapabileceği bir şey değildir. Bu yüzden kilise, organize bir şekilde, yani birbirine bağlı bir yapı içinde çalışmak zorundadır. Kimi yola düşer, kimi kaynak sağlar, kimi dua eder, kimi eğitim verir. Herkesin rolü farklıdır ama amaç aynıdır: Tanrı'nın Krallığı'nı duyurmak ve büyütmek. Bu nedenle, Hristiyan topluluğu içinde aktif katılım esastır. Her birey, Tanrı tarafından seçilmiş bir görevli gibidir. Ve bu görevler "önemsiz" veya "önemli" diye ayrılmaz. Pavlus, bu konuda çok açıktır:
"Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir. Bedenin daha az değerli saydığımız üyelerine daha çok değer veririz. Böylece gösterişsiz üyelerimiz daha gösterişli olur." (1. Korintliler 12:22)
Yani kilisede "önemsiz" diye bir şey yoktur. Sessizce dua eden yaşlı bir imanlının hizmeti, kalabalıklara konuşan bir müjdeci kadar değerlidir. Çünkü bedenin tüm uzuvları birlikte çalışınca beden sağlıklı olur.