İsa'nın Sorduğu Üç Soruya Nasıl Cevap Verirdiniz?

İsa, müjde mesajında 300'den fazla soru sorarken kaydedilmiştir. Bu sorulardan bazıları, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna gibi farklı yazarların örtüşen anlatımları nedeniyle tekrar eder. Bu blog yazısında, zorlu bir dünyada daha az bencil olmamıza yardımcı olabilecek üç soru seçilmiştir.

"Hanginiz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir?" (Matta 6:27)

Bu soru oldukça düşündürücüdür çünkü herkes, ister işte ister evde olsun, hayatında bir şey ya da biri için endişe duyar. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz yıl depresyon ve anksiyete oranlarının %25 arttığını bildirmiştir ve geleceğin ne getireceğine dair belirsizlik de artmaktadır. Bu ayet, özellikle yiyecek, içecek ve giyecek gibi temel ihtiyaçlar için duyulan kaygıya dayanır. Oysa bu tür ihtiyaçlar günümüzde birçok ülkede çoğu zaman kendiliğinden var sayılır. Ayette bize şu öğüt verilir: Önce Tanrı'nın Egemenliği'ni ve doğruluğunu arayın; o zaman tüm bu şeyler size verilecektir. Savaşların, savaş söylentilerinin, kıtlıkların ve salgın hastalıkların olmadığı bir zamanın umudu, odaklanmamız ve başkalarıyla paylaşmamız gereken asıl şeydir.

"Hangisi daha kolay, felçliye, 'Günahların bağışlandı' demek mi, yoksa, 'Kalk, şilteni topla, yürü' demek mi?" (Markos 2:9)

İsa'nın bu soruyu sorma bağlamı, dört adamın bir felçliyi İsa'nın iyileştirebileceğine olan imanla taşımalarıdır. Kalabalık yüzünden ana kapıdan geçip İsa'ya ulaşamayınca, yaratıcı bir çözümle çatının üzerinden bir açıklık bulup adamı oradan aşağı indirdiler. Bu soru retorik olsa da, eğer o felçli kişi ben olsaydım, sadece "günahların bağışlandı" sözünü işitmekle yetinmezdim; aynı zamanda bunu fiziksel olarak da hissedebileceğim, elle tutulur bir işaret görmek isterdim. Eve dönerken sadece günahlarımın bağışlandığını bilmekle değil, aynı zamanda iyileştiğimi hissederek dönmek isterdim. İsa'ya tamamen güvenimi ve imanımı koyar, beni iyileştirebileceğine inanırdım. Nitekim İsa bunu gerçekleştirdi ve bu olay çevredeki insanlar için de İsa'nın her şeyi yapabileceğine dair güçlü bir mesaj oldu.

"İnsan bütün dünyayı kazanıp da canını yitirirse, canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur?" (Luka 9:25)

Hayatta, birinci soruda da bahsedildiği gibi, kaygıya neden olan pek çok zorluk vardır. Ancak bu ilerleme ve başarı arayışı, daha önce kurduğumuz aile, arkadaşlık ve Tanrı'yla olan ilişkilerimize neye mal oluyor? Hayatın zorluklarından geçerken temel değerlerimizi ve ilkelerimizi koruyarak yürümek mümkündür. Fakat dijital çağda, herkesin her an ulaşılabilir olduğu bir dünyada, "kendimize ait zaman" giderek azalmaktadır. Bu azalan zaman, daha önce aile, arkadaşlar ve Tanrı ile geçirilen "nitelikli zaman"dı. Bu nedenle, bu ilişkileri sürdürebilmek adına özellikle zaman ayırmak, hem dengeli bir başarı hem de ayakları yere basan bir yaşam için kilit öneme sahiptir.

Tohum Benzetmesi'nde (Matta 13:1-23), 22. ayette şöyle der: "Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller." Bizler de büyümeye devam edebilmek için kendimizi iyi toprağa ekmeliyiz. Bu, inancımızı ve ruhsal yaşamımızı en sağlıklı şekilde sürdürebilmemiz için gereklidir.

Özetle, bize sorular sorulduğunda çoğu zaman içe dönerek, önceki bilgi ve tecrübelerimize dayanarak cevap veririz. Ancak içe dönük bir bakış, çoğu zaman yaşadığımız durumun etkisini büyütmemize ve bu da ruhsal ve fiziksel sağlığımızın olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Bu nedenle, zihniyetimizi gelecekte gelecek olan Tanrı'nın Egemenliği çağındaki umut dolu zamanlara odaklayacak şekilde yeniden düzenlemeye çalışmak, çaba göstermeye değer bir yaklaşımdır.

Bu yolda ilk adım olarak İsa'nın belirttiği en büyük iki buyruğu hatırlamalıyız. Bu buyruklar benlikten uzak, özverili bir tutum sergilerken, aynı zamanda sağlığımız ve iç huzurumuz için de yapıcı bir temeldir. Bunlar, sevginin ne kadar temel ve yaşamsal olduğunu bize hatırlatır:

"Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.' İkincisi de şudur: 'Komşunu kendin gibi seveceksin.' Bunlardan daha büyük buyruk yoktur."

(Markos 12:30-31)

Bu iki buyruk, yalnızca Tanrı'yla ve insanlarla olan ilişkilerimizi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bizi daha dengeli, umutlu ve sevgi dolu bir yaşama yönlendirir.